Jiyan.org’da Yeşim Numan’ın Tarhan Erdem’le yaptığı söyleşiden alıntıdır:
TARHAN ERDEM: ERDOĞAN’IN GELDIĞI NOKTADA, ERDOĞAN’A BAĞLI KALAN AYDINLARIN PAYI VE SORUMLULUĞU VARDIR.
Türkiye’de çoğunluk Tarhan Erdem’i 2007 senesinde, “seçim sonuçlarını bilen adam” olarak tanıdı. Henüz kamuoyu yoklamalarının, anketlerin fazla bilinmediği bir dönemde, kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Konda’nın isabetli seçim anketlerini kimileri derin bir şüpheyle karşılarken, kimileri tamamen bilimsel yöntemlerle elde edilen bu sonuçları kehanet gibi gördüler. Bütün bu tartışmaların içinde, Tarhan Erdem, 2007’den itibaren, Türkiye’nin çok konuşulan, çok danışılan isimlerinden oldu. Oysa o, aktif ya da gözlemci olarak, 60 seneden fazla suredir Türkiye siyasetinin içinde.
Benim içinse Tarhan Erdem, çocukluk arkadaşlarımın babası, üst kat komşumuz Tarhan Amca. Milletvekili seçildiğinde Ankara’ya taşınıp arkadaşlarımı benden ayırdığı için çocuk aklımla içten içe kızdığım, “siyaset” kelimesinin anlamını öğrenmeme sebep olan kişi.
Aradan geçen yıllarda, uzun aralıklarla, seyrek olarak gördüm Tarhan Erdem’i. Nedense hiç değişmemiş gibi geliyor bana. Biraz kilo almış. Gözleri biraz daha yorgun belki, ama hala ışıklı. Yaşıtlarını kıskandıracak kadar gür saçları sanki hep bembeyazmış, başka hiçbir renk olmamış gibi. Hep okurken hatırlıyorum onu. Bir de çok meşgul olduğunu. Birlikte olma fırsatı bulduğumuz nadir zamanlarda, bizimle yetişkinmişiz gibi konuşması pek hoşuma giderdi.
Nevi şahsına münhasır biridir Tarhan Erdem. Az konuşur, net konuşur. Kontrollü ve temkinlidir. Söylenmesi gereken asgari ne varsa onu söyler. Bilmediğini biliyor gibi yapmaz, bildiği her şeyi de ortaya dökmez. Eski siyasi terbiye ile, manşet kaygısı olmadan, yalın konuşur. Sohbeti keyifli, söyleşisi zordur.
Seçimlere çeyrek kala, ortalık toz dumanken ne kadar yoğun olduğunu tahmin ettiğim için, biraz da çekinerek söyledim kendisiyle söyleşi yapmak istediğimi. İncelik gösterdi, kabul etti. Sorularımı “Tarhan Erdem” üslubu ile yanıtladı. Teşekkürlerimle…
İstanbul’daki HDP’li seçmenler arasında oldukça geniş bir kesim sizi “Ayşe Eşbaşkan’ın babası” olarak bilse de, sanıyorum ülke çapında en çok Konda yöneticisi olarak tanınıyorsunuz. Oysa sizin mühendis, siyasetçi, eski milletvekili, yazar kimlikleriniz de var. Siz, bu kimliklerden hangisini kendinizde daha ön planda görüyorsunuz?
Bu kimliklerin biri, zaman zaman öne çıkabiliyor. Bunlardan “mühendis” kimliği en arka plandadır, çünkü üzülerek söylüyorum, 10 yılın altında mühendislik yapabildim. Fakat benim gelişmemi ve kişiliğimi oluşturan mühendislik eğitimidir.
Ben kendimi siyaset gözlemcisi olarak tanımlarım daha çok. Diğerlerini hep siyaset gözlemcisi kimliğim biçimlendirmiştir. Özel hayatımı bile siyaset belirler, bu yaşta bile! Ne tuhaf değil mi?
Anket ve araştırma şirketlerinin güvenilirliği, Mayıs ayında İngiltere’de yapılan seçimlerden sonra, bir kez daha tüm dünyada tartışma konusu oldu. Türkiye’de de çok az anket şirketi sahici sonuçlarla kamuoyunun karşısına çıkmış gibi görünüyor. Sonuçlar arasındaki bu büyük farklılıklarla ve kamuoyundaki araştırma şirketlerine yönelik güvensizlikle ilgili ne düşünüyorsunuz? Anket şirketleri seçim öncesi durumu değerlendirmenin ötesinde, seçim sonuçlarını etkileme gücüne sahip mi?
Kamuoyu araştırma işi yapan kurumların ve kişilerin güvenirliliği, hep tartışılır. Biz arada bir “Anket sonuçlarına bakarak oy verdin mi?” diye sorarız. Deneklerin çok azı, anketlerden etkilendiğini kabul etmektedir. Bence oy vermeyi etkilemez, seçim öncesi konuşmaların konusudur; seçim öncesi değerlendirmeleri, konuşmaları çok etkilemektedir; seçim günü oy vermeyi etkilemediğine inanıyorum.
Türkiye’de kamuoyu araştırma kurumları bence başarılıdır. Kendimden bahsetmiyorum, KONDA’nın 1986’dan beri yaptığı çalışma başarısız değildir; buna karşın seçmenleri etkileme gücü yoktur.
Türkiyeli entelektüeller, 2002 döneminde Erdoğan’a ve AKP’ye verdikleri destekten dolayı bazı kesimler tarafından çok ciddi eleştiriliyorlar. Siz bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Erdoğan’a bu şansı tanıyanların Erdoğan’ın geldiği noktada sorumlulukları var mı?
Mesele aydınların bir kesiminin sorumluluğu değildir; mesele aydınların demokrasi ve insan hakları yanında sağlam biçimde yer tutmamasıdır.
Aydınlar, her zaman bir bütün olarak hareket etmemişlerdir. Bir kısmı Erdoğan’ı desteklemiş, bir kısmı da desteklememiştir. Başlangıçtaki tutumunu sonradan değiştirmiş olanlar, 13 yıl içinde şu veya bu tarafta yer alanlar vardır. Bütün aydınların aynı tarafta bulunması doğal olarak olası değildir.
Bir siyaset adamı her zaman toplumdan etkilenmiş, kendi tarafında görülenleri, teşvik etmiş, onların desteğini halka yaygınlaştırarak istediklerini meclisten geçirmiştir. “Erdoğan’ın tarafında bulunma” kararlılığı içinde olmak başka; Erdoğan’ın yaptığı işlerin doğruluğuna-yanlışlığına bakarak kendi yerini belirlemek başkadır.
2010’dan sonra Erdoğan oligarşik tutum içine girdiğinde, gerçek aydınların karşı tavır almaları gerekirdi. Oysa bürokratların ve aydınların bir kısmı, eskiden olduğu gibi Erdoğan’a destek vermeyi sürdürmüşlerdir.
O yıldan bugüne Erdoğan “tek adam yönetimi” yolunda epey yol almıştır. Erdoğan’ın geldiği noktada tabii ki Erdoğan’a bağlı kalan aydınların payı ve sorumluluğu vardır.
Eğer halkın büyük çoğunluğu karşı vaziyet alsaydı, demokratik rejimden çıkma kavşağına çok yakın bulunanTürkiye, bugün farklı bir yerde bulunurdu.
Mesele budur, meselemiz budur.
Siyasal islamcılık Türkiye’deki serüveninin sonuna mı geldi? AKP yenilirse siyasal İslamcılık da yenilmiş olacak mı?
Siyasal İslamcılığın Türkiye’deki macerasının sonuna geldiğini sanmam; siyasal İslam’ı kullanmak isteyen siyaset adamları başarısız olmak üzeredirler. Siyasal İslamcılık bir ülkenin siyasal hayatına hakim olmak istediği her yerde başarısız; siyasal iktidarı etkilemek istediği her yerde başarılı olacaktır!
Türkiye’de Kürt sorununun varlığını ilk dillendiren siyasetçilerden biriydiniz. AKP’nin çözüm sürecini desteklediniz, hatta hükümetin belirlediği “Akil Adamlar” listesinde olduğunuz için eski partiniz CHP’nin tabanından ağır eleştiriler aldınız. Bugün gelinen noktada, süreç, ya da barış umudunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Giderek şiddetlenen çatışma ortamından sonra tekrar bir süreç masası kurulabilir mi? Nasıl?
Kürt sorununu ilk dillendiren biri değilim; katılanlardan biriyim. AKP’nin çözüm sürecini bütünüyle desteklemedim, Sayın Erdoğan’ın ve hükümetin 2005 Ağustos ayında Diyarbakır konuşmasından, 2013 Ekim ayına kadar Ak Parti hükümetinin Kürt politikalarını, tereddütle destekledim. Erdoğan 2010 seçiminden sonra demokrasiden uzaklaşmaya başlamıştır. Akil Adamlar bir görevdi; 2013 Haziran ayında bitmiştir. İki aylık çalışma sonunda Başbakan ve hükümet üyelerinin katıldığı değerlendirme toplantısında her grup raporunu vermiş ve görüşünü toplantıda söylemiştir.
Bugün seçim endişeleri nedeniyle terör adeta davet edilmiştir. Seçim sonucuna bağlı bir yolun bulunacağını umut ediyorum.
(Tarhan Erdem’i tanıyan herkes gibi, seçim tahmini konusunda ne kadar ketum olduğunu biliyorum, ama yine de sormadan edemiyorum.) Son olarak, 1 Kasım seçimlerinin sonucu sizce ne olur?
Kusuruma bakmazsanız; KONDA aboneleriyle imzaladığı anlaşma hükümlerinin, seçim araştırmaları hakkında tahminimi kamuoyuna söylememe izin vermediğini söylemek zorundayım.