Antalya Ekoloji (info@antalyaekoloji.org) sayfasında, İsmet Papila tarafından kaleme alınan yazıda, Bodrum’da yapılacak kıyıların ihalelerine vurgu yapılarak, bir kez daha kıyıların kullanımı hakkında yasalar hatırlatılıyor.
Sosyal medyada Sayın Emine Ülker tarafından paylaşılmış bir mesaj;
“Bodrum Mal Müdürlüğü Bodrum sahillerinin 14 Kasım 2017 günü açık arttırma ile ihaleye çıkarılacağını ilan etti.
Kiralama adı altında 30 yıllığına satılacak yerler arasında Gündoğan, Türkbükü, Kumbahçe, Turgut Reis, İslam Haneleri, Gökçebel, Geriş, Peksimet ve Yalıkavak Karakuzu mevkii bulunuyor.
Fiyatlar 30 bin lira ile 269 bin lira arasında değişiyor. Danışıklı döğüş olmazsa bu rakamların çok üstüne çıkılabilir. Bununla bitmeyecek tabii ki, Gerisi de gelecek… Hem de bütün Türkiye’de…
Bodrum Mal Müdürlüğü’nün ilanının altında “Türkiye genelinde ihale bilgileri http://www.milliemlak.gov.tr adresinden öğrenilebilir” kaydı var.
Ayrıca bilgi için bir de telefon numarası veriliyor: 0 252 3167525.”
Çok ilgimi çekti zira hem Antalya’da yaşayan biri olarak hem de bir yaşam savunucusu olarak kıyılar beni çok yakından ilgilendiriyor.
Konuyu incelemeye Anayasa ile başlayalım. TC Anayasası 43. Maddesi buna ayrılmış:
“III. Kamu yararı
Kıyılardan yararlanma
MADDE 43. – Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir.”
Çok net… Deniz, göl ve akarsu kıyısı denince ne anlamamız gerektiği de 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile tanımlanmış.
“Tanımlar
Madde 4 – Bu Kanunda geçen deyimlerden;
Kıyı çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi,
Kıyı Kenar çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırını,
Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı,
Sahil şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak enaz 100 metre genişliğindeki alanı,(1)
Dar Kıyı: Kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile çakışmasını,
Toplumun yararlanmasına açık yapı: Mevzuata göre tespit ya da tasdik edilmiş kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım hakkı tanımaksızın yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapıları,
İfade eder.
(Son fıkra iptal: Ana. Mah.‘nin 18/9/1991 tarih ve E.: 1990/23, K.: 1991/29 sayılı kararı ile)
——————————
(1) Bu tanım 1/7/1992 tarih ve 3830 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile değiştirilmiş olup, metne işlenmiştir.”
Peki bu kıyı ve sahil şeritlerinin kullanımı nasıl olacaktır.
“BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Amaç
Madde 1 – Bu Kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir.
Kapsam
Madde 2 – Bu Kanun, deniz, tabii ve suni göller ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerine ait düzenlemeleri ve bu yerlerden kamu yararına yararlanma imkan ve şartlarına ait esasları kapsar.
İstisnalar
Madde 3 – Askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgelerinde veya ülke güvenliği ile doğrudan ilgili, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait harekat ve savunma amaçlı yerlerde (konut ve sosyal tesisler hariç) özel kanun hükümlerine, diğer özel kanunlar uyarınca belirlenmiş veya belirlenecek yerlerde ise özel kanunların bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerine uyulur.”
……………..
“Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır,
Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
………………..
Madde 6 – Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz.
Kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz; kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez.
Kıyılara moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar dökülemez
…………………….
Madde 8 – Uygulama imar planı bulunmayan alanlardaki sahil şeritlerinde, 4 üncü maddede belirtilen mesafeler içinde hiç bir yapı ve tesis yapılamaz.
Uygulama imar planı bulunan yerlerde duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici ve çevreyi bozucu etkisi olan atık ve artıklar dökülemez, kazı yapılamaz.
Ancak bu alanlarda; uygulama imar planı kararıyla altı ve yedinci maddede belirtilen yapı ve tesislerle birlikte toplum yararına açık olmak şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve tesisleri yapılabilir.”
Yasalarda durum çok net olarak görülüyor. Kıyıların kullanımına ancak kamu yararına olacak şekilde izin verilebilir. Bu da kanun çıkarılarak ancak yapılabilir.
Geçtiğimiz yıllarda İstanbul’un son doğal plajı Ataköy sahilinde yükselen inşaatları tartışmala hale getiren bir mahkeme kararı alındı. İstanbul 3. İdare Mahkemesi TOKİ’nin 4 yıl önce yaptığı Karadeniz Örme-Özyazıcı ikilisinin andığı iki parselin satış ihalesini iptal etti.
Kıyı Kanunu’na vurgu yapılan 11 Haziran 2014 tarihli kararda şöyle denildi:
“Anayasa ve yasa hükümleri uyarınca deniz kıyıları devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğundan özel mülkiyete konu olamayacak ve kıyılardan yararlanmada öncelik kamunun kullanımları olacaktır.
Kıyılarda yapı yapılacak ise konut dokunulmazlığı olmayan yapılar olacağı, genel kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım hakkı tanımaksızın, yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık bulundurulacağı kuşkusuzdur. İdarece yapılan planlarla, Turizm+Ticaret fonksiyonu getirilerek, 11.08.1960 tarihli ilk plan ile öngörülen kamuya açık plaj, lunapark, açık hava tiyatrosu, sahil parkı, yürüyüş parkının kamu kullanımına kapatıldığı, dava konusu açık ihale usulü ile satışa ilişkin işlem ile sahil bandında kalan taşınmazların kamu kurumu elinden tamamen çıkarılarak, kıyı bölgesinde devletin hüküm ve tasarrufu altında ve öncelikle kamunun yararına sunulması gereken taşınmazların, mesken amaçlara hizmet etmesi, ülke güvenliği gibi istisnai hallerde kamunun kullanımına kapatılacak iken, ticari maksatla kullanımı için elden çıkarılarak özel şahıslara devrinin amaçlandığı açıktır.”
Dava konusu taşınmazları kapsayan 2012 tarihli 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli sınırsız yükseklik öngören planın yürütmesinin İstanbul 5. İdare Mahkemesi’nce geçen mayısta durdurulduğu hatırlatılan kararda, “…kamunun kullanımına açık tutulması gereken deniz kıyısı alanların, özel şahıslara satışı suretiyle, özel şahıslar lehine ayrıcalıklı durum oluşturularak, kamunun kullanımına kapatılması sonucuna neden olan dava konusu işlemde, kamu yararına ve hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle işlemin iptaline…”
Denildi.
Bu örneklerden de görüldüğü üzere kıyıların özel kişilere ve kar amaçlı olarak kiralanması ya da satılması yasal değildir. Bu durumu TC Milli Emlak Genel Müdürlüğü resmi internet sitesinde kıyı kanunu kapsamına giren yerlerin kiraya verilip verilmemesi ile ilgili hükümler de yer almaktadır.
Kiraya verilmesi mümkün olmayan hazine taşınmazları a, b, c, ve d şıkları aynen şöyledir:
Aşağıda belirtilen taşınmazların Bakanlığımızca kiraya verilmesi mümkün değildir.
a)Kamu hizmetlerine tahsisli olup tahsis amacında kullanılan taşınmazlar (Bu gibi taşınmazların içinde bulunan büfe, kantin, çay ocağı ve benzeri ticari üniteler hariç).
b)3621 sayılı Kıyı Kanunu kapsamında bulunup, bu Kanunda belirtilen amaçlar dışında kullanılmak üzere kiralanması talep edilen taşınmazlar.
c)2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında olup, Kültür ve Turizm Bakanlığınca kiraya verilmesi uygun görülmeyen taşınmazlar.
d)2873 sayılı Kanun uyarınca; millî park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiat koruma alanları içinde kalan ve Orman ve Su İşleri Bakanlığına tahsisi gereken taşınmazlar.
…………….
Durum böyle iken, 3. Maddede kıyı kanunu kapsamına giren yerlerin kiraya verilmesi işlemleri başlığı altında 1. Şık olarak;
“Kıyı ve sahil şeritlerinde 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu ve 3/8/1990 tarihli ve 20594 sayılı Resmî Gazete ‘de yayımlanan Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik ile onaylı imar planı hükümlerine uygun olarak düzenleme yapılması kaydıyla, sırasıyla bu alanların siniri içinde bulunduğu büyükşehir belediyelerine, belediyelere veya mahalli idare birliklerine izin verilebilir.”
Demektedir. Bu durum genelde bir problem yaratmakta ve kendi içinde bir çelişki içermektedir.
Belediyelerce “Güneşlenen ve denize girenlere belli bir ücret karşılığında da olsa şemsiye ve şezlong kiralanması faaliyetinin toplumun kıyılardan yararlanması amacına yönelik olduğunda duraksama bulunmamaktadır.” diyen Danıştay 6. Dairesinin (Esas 1998/865, Karar1999/1147 sayılı ve 03.03.1999 tarihli Kararı), aynı kiralama işleminin defterdarlıkların kiraya verdiği şirketlerce yapılması halinde “İşlem ile her ne kadar, Kıyı Kanunu ve Yönetmeliği hükümlerine ve plan kararlarına uyulması, toplumun yararlanmasına açık tutulması ve geliş geçişin engellenmemesi kaydıyla kiralanma öngörülmüşse de, bu şekilde bir kira sözleşmesi ile de olsa, doğal niteliği itibariyle kamu malı olan kıyılarda kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyebilecek biçimde ve bu yerlerden herkesin eşit olarak yararlanma hakkını kısıtlayabilecek özel mülkiyet ilişkisinin kurulması olanağı bulunmamaktadır.” gerekçesiyle, buna imkan veren Maliye Bakanlığı yazısını iptal etmesinin (Danıştay Altıncı Dairesinin Esas 1999/7003, Karar 2001/1700 sayılı ve 03.04.2001 tarihli Kararı) ortaya çelişkili bir durum çıkardığı düşünülmektedir.
Yasa Merkeze yani bakanlığa vermediği kiralama yetkisini belediyelere vermektedir.
Bunca teknik bilgiden sonra sözümüzü söyleyelim.
Bütün bu yazılan çizilenler herşeyden önce insan için çıkarılmış kanunlardır. Elbette ki insanların denizlerden, kıyılardan özgürce yararlanmasının önüne geçilmemelidir. Ama sözkonusu kıyılar, özellikle Akdeniz kıyıları buralarda nesli tükenmekte olan canlılara ev sahipliği yapmaktadır. Akdeniz fokları, Carettalar ve diğerleri bu yağmacı ranta kurban edilmemelidir.
Doğaya, yeşile düşman bir yönetim altında halkın bütün değerleri yok sayılarak hem doğa, hem tarihi doku hem insanlık hepsi birden yok edilmektedir. Tüm kamusal kaynaklar bir avuç kişi ve kuruma aktarılmakta. Kamunun yararı yok sayılmaktadır. Katledilen, yok edilen doğa ve tarihi doku da cabası.
Bir an önce yaşam alanlarımıza sahip çıkmalı kamuya, tüm canlılara ait alanların rant uğruna peşkeş çekilmesinin önünde durmalıyız. Bu da birlik olmaktan geçer. Yaşam savunucuları, ekoloji mücadelesi verenler başta olmak üzere nefes alan herkes bu talana dur demeliyiz.