Yazarımız Zeki Alptekin’in “Yenilenebilir Enerji Ekonomi Politiği” konulu çalışmasının 6. bölümünde yer alan “Almanya’da “Kombine Yenilenebilir Enerji Güç Santralleri“ (KYEGS) konulu yazısına bir kez daha yer vererek, aşağıdaki linkten videonun da izlenmesinde yarar olduğu kanısındayız.
“Kombine Yenilenebilir Enerji Güҫ Santralleri”
(Yenilenebilir Enerjilerin Ekonomi Politiği (6))
Simülasyondan da öte, gerҫekleṣtirilebilir bir vizyon!
Almanya’da “Kombine Yenilenebilir Enerji Güç Santralleri“ (KYEGS) tüm ülkeye yayılmış toplam 36 adet rüzgar, solar, biyogaz ve hidrolik alanda enerji üreten üniteleri birbirine bağlayan, randımanlı ve güvenli, büyük bir güҫ santrali projesi!
Bu proje, rüzgar gülleri üretiminin öncü firmalarından Enercon GmbH, Biogas AG, SolarWorld AG ve birkaҫdiğer partnerin (mesela Siemens) ortaklığında geliştirilmiş, alman hükümeti tarafından desteklenen, bilimsel olarak tanınmış araştırma kuruluşu olan Franhofer Institut-IWES tarafından refakat edilen bir inisiyatif. Birkaç yıl önce yenilenebilir enerji üretmek için planlanan bu kombine güҫsantrali projesi ile, ülke düzeyinde ademi merkeziyetçi ve sadece „yenilenebilir enerji“ bazında, ihtiyaca göre ve kesintisiz bir şekilde elektrik üretilebileceği, gerҫekҫi bir ṣekilde (simulatif olarak) gösteriliyor. Bu tip bir santralin, ҫeṣitli yenilenebilir enerji kaynaklarını ve bunların üretim biҫimlerini optimal bir ṣekilde kombine ettiğini söyleyebiliriz: Örnek olarak, 11 RES (Rüzgar Enerji Santrali), 20 Solar tesis, 4 Biyogaz tesisi ve 1 adet „Pompaj Depolamalı Hidroelektrik Santrali“nde (PDHES)[1] birarada bu türden bir tesisin içinde yer alabilirler.[2]
RES‘ler ve güneş ıṣınını enerjiye ҫeviren Solar Modüller, duruma göre (rüzgarın ve güneṣin olup olmamasına göre) elektrik üretimine katkıda bulunurlar. Bu yollarla enerji üretimi eksik kaldığında sistem kendini süregen, yani baz elektrik üretim biҫimi olan biyogaz, ya da hidrolik yöntemlerle tamamlayabiliyor. Ṣöyle ki; kısa vadede ortaya ҫıkabilen belirsizlikleri, kombinasyondaki dalgalanmaları telafi etmek iҫin, ihtiyaca göre üretilmiṣolan enerji elektriğe dönüṣtürülüyor, ya da ihtiyaҫfazlası geҫici olarak „depolanıyor“. Böylelikle, yenilenebilir enerji ile „tam tedarikli beslenme“nin önünde teknik olarak bir engel kalmıyor. Böylesi bir kombinasyon ile projenin baṣlangıcında 12.000 kiṣinin yaṣadığı orta büyüklükte bir yerleṣim yerinin elektrik ihtiyacı karṣılanabileceği düṣünülüyordu. Bununla;
- Enerjiye ulaṣım güvence altına alınarak, daha pahalı ve büyük oranda „dıṣardan“ getirilen petrol ve doğal gaza karṣı ekonomik bir alternatif ortaya konulmuṣolurken,
- karbon salınımına karṣı, etkin bir ekolojik tedbir de geliṣtirilerek, regenerasyonu ҫok daha pahalıya malolabilecek bir ҫevre kirlenmesinin önüne geҫilmiṣoluyordu.Ayrıca,
- atom santrallerini kapatma politikası yolunda etkin bir ҫözüm üretilerek „Yenilenebilir Enerji“ ile elektrik gereksiniminin 100%‘nün karṣılanabileceğinin olanaklı olduğu da gösterilmiṣoluyor.
„Kombine Yenilenebilir Enerji GüҫSantralleri“ (KYEGS) projesi ayrıca, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının özellikle meteorolojik faktörlere bağımlı olduğu „gerekҫesini“ de geҫersiz kılıyor. Zira, günümüzde rüzgar ve güneṣten enerji ediniminin miktarı, artık modern teknolojilerin yardımı ile aṣağı yukarı tam olarak tahmin edilebiliyor ve böylece elektrik üretimi değiṣik ünitelerde buna göre ayarlanabiliyor; yerine göre depolanabiliyor: Enerji ihtiyacının göreceli yüksek olduğu zamanlarda sistem elektrik ile besleniyor, olası elektrik eksiğini (mesela rüzgarsız ve güneṣsiz günlerde) elektrik üreten biyogaz tesislerinden alabiliyor. „Sakin“ -yani elektriğin daha az kullanıldığı- zamanlarda ise, gereksinim duyulmayan elektrik fazlası (ihtiyaҫhalinde kullanmak üzere) ya „Pompaj Depolamalı Hidroelektrik Santrali“ne (PDHES) gönderiliyor; ya da elektriği elektrolizler aracılığı ile ilgili tesislerde hidrojeni(H) karbondioksitle(CO2) birleştirmede kullanıp metan gazına ҫevirerek yeraltındaki oyuklarda, veyahut da var olan büyük gaz iletim sistemlerinde, depolarında daha sonra kullanmak üzere (yani elektrik enerjisine çevirmek üzere) saklanabiliyor. Özellikle üretilen metan gazının, sistemde giderek doğal gazın yerini alması bekleniyor. Böylelikle bu konuda var olan „dışarıya bağımlılık“ ilerde ortadan kalkmış olacak.
2050’li yıllarda faaliyete geҫmesi planlanan bu türden bir yenilenebilir enerji kaynakları kombinasyonuyla Almanya’nın enerji ihtiyacının tamamının karşılanabileceği varsayımı, Fraunhofer-IWES enstitüsünün araştırmaları, simulasyonları ve projeye katılan firmalarla geçen yılın ekim ayında gerҫekleṣtirilen reel dünyadaki bir „test“ ile „gerҫekҫi yada yapılabilir“ olarak ıspatlanmış oldu. Kombikraftwerk 2 olarak adlandırılan ve yazının girişinde sözünü ettiğimiz ilk denemenin daha geliştirilmiş bir devamı olan bu projeye göre; enerji kaynaklarının „klasik“ biҫimlerinden „yenilenebilir“ kaynaklara dönüştürülmesinin önünde sistem ve elektrik ağları aҫısından teknik olarak hiҫbir sorunun bulunmadığı, „yenilenebilir“ kaynaklarının sadece yeterli enerji üreterek „elektrikte arz güvenliği“ oluşturmakla kalmayıp, şebekelerde şart olan stabil bir frekans (50 Herz) ve gerilimi de sağladıkları da gözlemlendi.Bununla %100„yenilenebilir“ enerji kaynaklarından beslenme vizyonunun gerçekleşebilirliği, konvansiyonel enerji kaynaklarından regeneratif kaynaklara „enerji dönüşümünün“ başarı ile sonuçlanabileceği ortaya konulmuş oldu. Bu proje ile ortaya çıkan bir gerçek de, biyogaz-rüzgar ve güneş enerji tesislerinin kesintisiz ve yeterli elektrik üretimi sağlamak üzere mükemmel bir şekilde biraraya gelebildiği, kombine edilebildiğidir.[3] Bu kombinasyon, 21. yüzyılında ortalarında yaşama geçmesi planlanan, dünya klimasına herhangi bir zararı olmayan, „güneş battığında, rüzgarlar esmediğinde de ışıkların yandığı“, güvenli elektrik üretim projesinin taşıyıcı dayanağını oluşturuyor.
Internette videodan da virtüel olarak izlenebilen bu proje [4] ve bununla bağlantılı geliṣmelerin dayandığı temel, hiç şüphesiz belirli bir ekolojik bilinç ile, bugünü ciddiye alıp geleceğe yönelik „aҫılımlar“ yapabilmek. Aṣağıdaki „küҫük“ örnek Almanya’nın kuzey batısında Hollanda sınırında bulunan, 5.129 km2 büyüklüğündeki „Münsterland“ adlı bir bölgeden:[5]
Genellikle tarımın ekonomiye hakim olduğu bu bölge, Almanya’da „enerji politikasında dönüṣüm“[6]de örnek bölge olmaya aday görünüyor! Buna göre Münsterland, 2030 yılında „tükettiği kadar elektrik üretme“ seviyesine gelebilir. Ṣimdiye dek bölgede var olan yenilenebilir enerji kaynakları tesislerinde (rüzgar, gaz, biyokütle ve güneş) toplam olarak yıllık 2100 GWh elektrik üretilmiṣ. Bu miktarı 2030 yılına kadar, yenilenebilir enerji kaynakları yolu ile, toplam 1,6 milyon Münsterland’lı iҫin, yaklaşık beş katına ҫıkarmanın potansiyelleri bölgede mevcut. Sadece ısı (tüketilen enerjinin %45’i) ve yakıt enerjisi (tüketilen enerjinin %35’i) konusunda gelecek 16 yılda alınacak tedbirlerle (tüketimin oldukҫa düṣeceği beklense de) yetinmenin aynı sonuçlara ulaşma açısından mümkün olmadığı belirtiliyor. Bu durumda, Münsterland’lıların toplam 5,5 milyar € ödemiṣolacakları ve bu arada 15,5 milyon ton CO2 üretiminin de gerçekleşmiş olacağı, fosil yakıt tüketimi konusunda „frene basmak“ iҫin yeterli gerekҫe olarak görülüyor. Bunun pratikteki sonucu; „motorlu özel taṣımacılığın yeniden ele alınıp değerlendirilmesi“ ve „binaların daha etkin enerji tasarrufu için izolasyonlarının güҫlendirilmesi“ ile birlikte, „biyokütle alanı olarak ormanların ve eski bataklık bölgelerin katılması ile yenilenebilir enerji alanlarının geniṣletilmesi“ ve de, son olarak, „yenilenebilir enerjilerin geliṣtirilmesinde tüm süreçlerin, genel konsepte bağlı olarak bölgesel olarak yönetilerek yönlendirilmesi, güvence altına alınması“ oluyor. Küresel düzeyde geliştirilen geleceğe yönelik vizyonların dayandığı yerel güncelliklerin görüntüsü iṣte böyle !
Türkiye olarak buradan neler öğrenebiliriz?
Bize göre bu tür bir vizyon, Türkiye’nin „Sürdürebilir Çevre ve Enerji politikası“ temelinde Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına yönelik bir „taarruz“ başlatması ile gerçekleşebilir. Bu, en basit ifadesi ile bu konudaki „teşvik ve tedbirlerin genişletilmesi“ ile mümkün. Almanya bu konuda da örnek bir ülke. Bu bağlamda yukardaki vizyona benzer enerji projelerinin dayanabileceği bazlar ülkemizde mevcut. Şimdiye dek Türkiye’de anlaşılmaz bir şekilde üvey evlat muamelesi gören „güneş enerjisi“ sektöründe Maliye Bakanı M.Şimşek’in geçenlerde açıkladığı üzere bir „atılım „ planlanıyor. Rüzgar Enerjisi Sektörü olumlu bir şekilde oldukça yaygın. Baz enerji, yani sürekli enerji üretme yeteneğinde olan Jeotermal Enerji Sektörü de Türkiye’nin en eski, en tecrübeli ve olağanüstü potansiyelleri barındıran yenilenebilir enerji kaynağı olarak biliniyor. Özellikle ülkemizin batısında yaygınlaşan bu baz enerji, kesintisiz enerji sağlamak üzere diğer yenilenebilir enerji kaynakları ile en azından bölgesel olarak kombine edilemez mi? Bu konuda bir „pilot proje“ başlatılamaz mı? Buyurun size bir vizyon! Buyurun size cari açığı kapatılmasına „ekolojik“ ekonomik bir katkı! Bilim insanları, görev başına..
[1]Özellikle Almanya ve İsviҫre’de yaygın olan PDHES’lerin fonksiyonu oldukҫa basit, ama tam bir pratik zeka örneği: Sistem, altta bulunan bir su havuzundan ve daha yüksekte bulunan baṣka bir havuza borularla su pompalayan iki komponenten oluṣuyor. Elektrik fazlası ile yukarı havuza pompalanan su, ihtiyaҫdurumunda tekrar aṣağıya, bu sefer ama tirbünlerden geҫirilerek, yani yeniden elektriğe dönüṣtürülerek elektrik ağına verilebiliyor. [2]Agentur für Erneuerbare Energien Deutschland hat unendlich viel Energie. Hintergrundpapier: Das Kombikraftwerk, Berlin-Almanya 2008: www.unendlich-viel-energie.de/de/strom/kombikraftwerk [3]Kombikraftwerk 2 demonstriert: Sicherer Stromnetzbetrieb bei 100% Erneuerbaren Energien in Zukunft möglich: www.kombikraftwerk.de [4]http://youtu.be/7IZdWpp26-g [5]Westfälische Nachrichten, 07.02.2014, Münster-Almanya [6]Bu politikaya göre Almanya, 2025’lerde Nükleer Güç Santrallerini (NGS) tamamen devre dıṣı bırakmaya karar verdi.