Anasayfa » Serbest Kürsü » HAYALLERİN ÖLÜMÜ ve YAS…Gülcihan Erol Yazdı

HAYALLERİN ÖLÜMÜ ve YAS…Gülcihan Erol Yazdı

Yas tutmak ve süreci ile ilgili 1969 yılında Psikiyatrist Psikiyatrist Elizabeth Kubler Ross tarafından ortaya konulan, bugün de hala kabul gören görüşte beş evreden bahsedilir. Bunlar; İnkâr, Öfke ve Sinirlilik, yeni çözümler bulmak anlamında Pazarlık, Mutsuzluk ve devamında Depresyon ve son olarak Kabullenme. Bu evrelerin sadece sevdiğimiz kişiyi kaybettiğimiz zaman yaşadığımızla sınırlı olmayıp, hayatın içerisinde yaşanan bazı durumlarla da devreye girdiği gözlemlenmiş. Hatta bireysel olarak yaşamanın ötesinde olağan dışı, beklenmedik durumlar söz konusu olduğu zaman toplumlar da aynı evrelerden geçebiliyorlar.  Bodrum Yarımadası ve çevresi, kamu ve özel sektörü,  sivil toplumu (sektörü), bunlar arasındaki çifte standart temelli ilişikler, yerlisi/yabancısı, eskisi/yenisi vb bazında ben bu evreleri geçeli ve yasımı tamamlayalı yıllar oldu.  Ama Kent Konseyi seçimlerinde başkanlığa aday olan Mehmet Cilsal, heyecanla “Gündem 21” diye konuşmaya başlayınca bir an gene başa, öfke kısmına döner gibi oldum. Çünkü “Yerel Gündem 21” projesinin son ayağına Bodrum’un katılımı olanaklı idi. Harika bir fırsat yakalamıştık.  Bodrum Yarımadası belediyelerinden birinin (11 tane idiler)  buna evet demesi yetecekti. Zaman sınırı olduğundan eski Mimarlar Odası Bodrum Temsilcisi Bülent Bardak ve Nihat Çavdar’la birlikte hızlı bir maratona girdik. Yaptığımız onca çabalama daha önceki yazılarımda da anlattığıma benzer bir Bodrum Belediye klasiği olarak sonuçsuz kaldı tabii ki.

 

Gündem 21 kısaca; Birleşmiş Milletler kapsamında kalkınma ve çevre arasında denge kurulmasını hedefleyen “sürdürülebilir gelişme” kavramını hayata geçiren küresel bir eylem planıdır.  Yerel Gündem 21’de kentlerde yerel yönetimlerle sivil toplumu, kent gündemini belirlemek amacı etrafında birleştirerek, hem katılımcı demokrasiyi hem de, çevre ve yaşam kalitesini geliştirmektir. Sivil toplum, Kent Konseyleri aracılıyla karar alma mekanizmalarına katılır ve yerel yatırımları etkiler. Bu temel ilkeler doğrultusunda o zamanki Bodrum Belediye başkanı Mazlum Ağan’a projeyi anlattık. Tepkisi “Bu proje, gemi yanaşma iskelesi yapımı için bize -para olarak- yarar mı?” oldu ve tüm konuşma bu cümle etrafında dolandı durdu.  Bizse öylece kalakalmıştık. Onun en büyük hayali gemi yanaşma iskelesi idi ve bunun hayata geçmesi ise tam tersi, benim Bodrum’la ilgili hayallerimin ölümü oldu. Kişisel tarihimde önemli bir yer tutan Şalvarağa tepesinin bir kısmı, ekmek dilimler gibi iskele için kesilip alındığında o yukarıda bahsettiğim yas sürecimde başladı. Bir zamanlar Paşatarlası’nın sonundaki evlerin yanından dikçe bir patika ile Şalvarağa restoranın olduğu (şimdi konut dolu)  tepenin hemen altına çıkardınız. Metrelerce aşağıda deniz kayaları döverken, Akvaryum’un ucundan, İçmelerin sonuna tüm Gökova’nın başlangıcı gözlerinizin önüne serilir, kollarınızı açsanız Karaada’yı sarmalayacak gibi olurdunuz. Bence Adaboğazı’na yapımı istenen süngerci heykelinin olması gereken yerde tam burası idi. Tarih bizlerin hikâyesidir. Genellikle geçmişi yazma nedenimde bu. Bugün, bizden önce yaşamış/yaşayan insanların kararları sonucu bu haldeyiz. Bodrum her bir sektörde ve siyasette verilen küçük, büyük kararların sonucu bu halde. Şimdi soruyorum; Gemi yanaşma iskelesinin, yolcuların Bodrum’a kolay ulaşımı önceleyerek ve sivil toplum (yarı kamu kuruluşu olan odalar hariç) olmadan karar verilen yeri, o zamandan şimdiye istenilen katma değeri sağlamış mıdır acaba?  İşte burası tartışmalı.

 

Bir de Mazlum Ağan’dan önceki başkanlarımızdan Tuğrul Acar’ın hayali var ki onu da yazmadan geçemeyeceğim. O, Halikarnas Disko’nun önünden kaleye kadar (kıyı kenar çizgisi de neymiş) bir yürüyüş yolu yapmak istemişti. “Halkım denize baka baka çekirdek çitlesin, yürüsün istiyorum” demişti. Saynur Gelendost az uğraşmadı bu düşünce ile. Şükürler olsun Aliko’nun kahvesinin orada bitti deniz dolgusu. Bir çevre ve kent estetiği felaketi gerçekleşmedi.

 

Yeni seçilen belediye başkanımızın da hayalleri var, okuyoruz. İçlerinde en çok altını çizdiği konu, Bodrum’un imar durumu ve imar barışı karmaşasının düzeltilmesi. Bodrum’un ihtiyacı bu hayale  ve uydu fotoğraflarının kullanılacağına içtenlikle inanmak istiyorum. Ama şöylede bir tecrübem var; 28 yıldır kiracı olarak oturduğum (Guinness rekorlar kitabına gireceğim) sitenin ortak bahçeleri yıllar içinde evlere bölünüp,  ilaveler, çıkmalar oldu. Yürüyüş yolları genişletildi betonlandı, fayanslandı. Ama geçen sene (2018) olan gibi tüm değerler yıkılmamıştı. Yeni ev sahipleri ilk iş 20 yılın üstünde yaşı olan Atatürk çiçekleri, zakkumlar, defneler, devetabanları,  güzelim gülleri kökleyip evin etrafını gri seramikle kapladı. Azıcık kalan toprak alanlara ise çiçekler dikildi. Tamda, AVM betonları arasına ve belediyenin yol kenarlarına diktiği çiçeklerin kompozisyonları. Yenilerde Bodrum kültürü denilen artık bu. Dillerden düşmeyen Bodrum kültürü ise Konacık başta olmak üzere zeytinliklerinin ve mandalinalarının kesilip ev yapıldığını gören nesillerde yok olmuştu zaten. Yanı başımdaki ev de bunun en tipik örneği oldu. İmar meselesine dönersek, sıfır koda üçüncü kat çıkılıp, estetik şaheseri bir yangın merdiveni ile giriş ana binadan ayrıldı. Vee bunca doğa ve yasa katliamı en tepeye bir Türk bayrağı dikilerek kutsandı. Bitmedi, imar barışına para yatırıldı ve hızla itfaiye binası görünümü, evin çevresi iki metre telle çevrilerek tamamladı. Bodrum’un yerlisi olmaktan dolayı övünç içindeler. Bu dönem CHP’den aday adayı abileri, “aaa bilmem kimin çocukları” diye kapıdan dönen zabıta tanıdıkları var.

 

Ne olacak başkanım bu ev ve benzerleri? Ben hala küçük çaplı bir yasla o evin tarafına bakamıyorum. İçim sızlıyor. Ayrıca bu kış, hep başkalarını suçlayan beton sevicilik yüzünden, yağmur suyunu çekecek toprak azaldığından evimi su basarsa, CHP’li abi dediklerim, zabıta tanışlarım yok ama sizin kapınızdayım. Çünkü hayalleriniz, hayalim. Hala!

 

Gülcihan EROL

Paylaş