Köy Enstitülerinin kurucusu Hasan Ali Yücel’in kızı, Şair Can Yücel’in kız kardeşi Gülümser Yücel, 1890’da Japonya’da batan Ertuğrul Fırkateyni’nin kaptanı Ali Bey’in ikinci kuşak yaşayan torunu.
80 yaşında ve dönem dönem Bodrum’da yaşayan Gülseren Yücel, Ertuğrul Fırkateyni Kazı Başkanı Kaptan Tufan Turanlı’nın düzenlediği toplantııda, anılarını basınla paylaştı:
“Büyükdedem Ali Bey, Heybeliada’da eğitim almış. İngilizceyi çok iyi biliyormuş. 1889 yılında dönemin bakanı padişahın isteği üzerine, Ertuğrul Fırkateyni’ni Japonya’ya yollamaya karar vermiş. Bir anlamda iadei ziyaret. 1887 yılında Japonya İmparatoru Komeii ‘nin yeğeninin bir savaş gemisiyle İstanbul’u ziyaret etmesinin ardından, Japon İmparatoru’na mücevherli imtiyaz nişanı ve diğer hediyeleri götürmek üzere yola çıkacak gemide büyükdedem görevlendirilmiş. Kayınpederi Ziya Paşa ‘bu gemi çürük. Oğlum gitme bu sefere’ demiş. Ama babam ‘vatan görevidir’ diyerek istifa ediyor ve görevi kabul ediyor. İkizleri varmış ve 12 yaşındaki oğluna ‘anneni üzme’ diyerek, birikimi olan liraları bırakmış.”
TÜRKÜLERLE UĞURLANMIŞLAR
Gülseren Yücel, o günleri yaşamış gibi gözlerinin içi biraz hüzün ve biraz da gülerek anlatmaya devam ediyor:
“Bazı uzmanların bu geminin çürük olduğu ve böyle bir seferi tamamlayamayacağı yönündeki raporlarına rağmen Ertuğrul Fırkateyni, Temmuz 1889’da İstanbul’dan yola çıkıyor. 609 mürettabatı yolcu etmeye gelen gerek yakınları, gerekse vatandaşlardan oluşan çok kalabalık bir grup, önce Beşiktaş’ta toplanıyorlar. Ancak, gemi demirlemeyince, hepsi birlikte feryat figanla Sarayburnu’na gidip türküler eşliğinde yolluyorlar. “
“YILLARCA BALIK YEMEDİ”
“Ertuğrul 15 Eylül 1890 tarihinde Yokohama Limanı’ndan ayrılıyor. Kuşimoto açıklarında tayfuna yakalanarak, 16 Eylül 1890’da kayalara çarparak batıyor. Kazadan sadece 69 denizci kurtulabiliyor. Kurtarılanlar arasından Ali Bey’in emireri babaanneme sonradan şunları anlatıyor: “Ali Bey’in atlamasını istedim. Kabul etmedi. Önce sen atla dedi. Sonra da kendi atladı. Ama biz flikaya çıktığımızda o yoktu. Herhalde köpek balıkları yedi” Bunun üzerine babaannem de yıllarca balık yemedi. Dragos’ta oturduğumuz yılları hatırlıyorum. Katiyen balık yediremezdik. Denizi bile görmek istemezdi. Bunlar acı anılar. İlginç olan bir şey daha var. Oradan kurtulan emireri, yanlışlıkla bir adam tarafından, karısının sevgilisi sanılarak vurulurak öldürülmüş. Hayat işte. Babaannem siyaseti takip eden esaslı bir kadındı. Can Abim Türkçe’ye hakimiyetini ondan aldığını söylerdi. Babam Hasan Ali Yücel’in anılarında yer verdiği Ertuğrul Fırkateyni en önemli kayıttır. “
“SÜLALEMİZDEN BİR TEK BEN KOŞİMATO’YA GİDECEĞİM”
BOSAV Vakfı, Sualtı Arkeoloji Enstitüsü, DORAK TURIZM, ve Türk Hava Yolları iş birliği ile, bilhassa Ertuğrul Firkateyni’nin izlerini bıraktığı yerler, en önemlisi geminin battığı Kushimoto kentini ziyaretini sağlamak amacı ile ‘Ertuğrul Firkateyni’nin izinde’ programı başlatıldı. O kapsamda, Dorak Turizm’in daveti ile Tufan Turanlı Beyefendi ile birlikte, 15 Ocak’ta Koşimato’ya gidiyorum. O güne kadar heyecandan ölmezsem, sülalemizden ilk giden ben olacağım. Çok sevindirici ve gurur verici bir şey. Koshmatolular’ın da beklediğini duydum. Yıllardır düşündüğüm bir şey gerçekleşiyor. Sürpriz oldu bana. Çok heyecanlıyım.”
KAZI BAŞKANI TUFAN TURANLI ANLATIYOR
Gülseren Yücel’in anlatımlarının ardından, Ertuğrul Fırkateyni’nin battığı yerdeki araştırmalarda neler bulunduğunu da Tufan Turanlı’dan öğrenelim.
“Gemi 78 metre boyunda, 609 mürettebatı olan bir gemi. Kalıntılar ufak tefek, büyük bir kazan da bulundu ama gerçek şu ki, 16 eylül 1890 tarihinde akşam 9.30’da kayalara çarptığında darmadağın olmuş. Gemi zaten çürük ve fırtınadan dolayı ahşap gemiden geriye hiçbir şey kalmamış. Ben ufak kalıntılar çıkarırken, herkes kocaman şeyler bekliyordu, oysa burada Ertuğrul’un izleri var. Kendisi değil. Hatta şöyle yorumlar geliyordu: Orada gemi yok ki, sen niye kazı yapıyorsun diye. Buna samimi olarak tek bir cevabım var. Ben orada o gemiyi çıkartmak için bulunmuyorum, oralara bin bir zorlukla gitmiş olan ve ölen şehitlerin anısını canlı tutmak için orada bulunuyorum. Bu konuda da kendimi başarılı hissediyorum çünkü Japonya’da 700 ün üzerinde gazete haberimiz oldu, tv programlarımız oluyor. Tarihe olan yoğun ilgi devam ediyor. Bu anıyı yaşatmak benim görevim.
Konservasyon işlemleri çok zaman alıyor. Şu ana kadar 8 bin parça çıktı. Bu konudaki işlemleri İspanyol Arkeolog Berta Lledo yapıyor, ve artık çıkarma diye espri yapıyor.
ESERLER KUSHİMOTO’DA
İki ülkenin anlaşması olarak tüm eserler Kushimoto’da duruyor. Ben zaman zaman Türkiye’ye getiriyorum ve sergiliyorum. Ancak Japonlar son derece saygılılar, ne zaman istesek derhal yardımcı oluyorlar. Hepsi ayrı önemli tabii ama denizcilere, şehitlerimize ait eşyalar beni daha derinden etkiliyor. Mesela ayakkabı ökçesi, o düğmeler ve bel tokaları beni etkiliyor. Bu şişenin subayın karısına veya yakınına aldığı küçük bir hediye diye tahmin ediyoruz.
Evet, birtakım paralar çıkardık. Bunlar arasında gümüş ve altın İngiliz sterlini var. Bunlar çıkınca bir an, “Eyvah yanlış gemide miyiz” diye düşündük en başta. Ama tabii ki normal bu, yurtdışına çıktığımızda bizler de hiçbir yerde Türk parası kullanmayız. Osmanlı döneminde dışarda yabancı paralar kullanılıyordu. Gemide bu yüzden japon ve İngiliz paraları var. sterlini kullanıyordu. Bu paraların olduğu yerin geminin kasasının oluğunu tahmin ediyoruz ve daha çok şey çıkacak gibi görünüyor kasadan. Çünkü orada bir mekanizmaya rastladık, zaman kısıtlı olduğu için çıkaramadık ama bu kış çıkaracağız. Kasa ilgimi çekiyor çünkü bu tip eşyalarda kıymetli şeyler saklanır. İçinde özel nesneler olabilir ve tarihe ışık tutabilir.
Kazılara genelde Ocak’ta başlıyoruz. Orası tropik iklim olduğu için yazları çok yağışlı. Kışın ise en kuru zamanı. O dönemlerde rüzgar kuzeye dönüyor ve kuytuda kalıyoruz deniz de berrak oluyor, görüş mesafemiz artıyor. Tamamen okyanusa açığız çok kolay olmuyor.
Kazılar sekiz senedir devam ediyor. Daha süreceğini tahmin ediyorum. Bu proje Türk ve Japon dostluğunun simgesi haline geldi. Güzel bir işbirliği doğuyor aramızda. Şimdi Ertuğrul’un anısı dünyayı dolaşmaya başladı, müzelerde sergileniyor.