Anasayfa » Çevre » SİTLER İÇİN “BİZ GERÇEKTEN ENDİŞELİYİZ”

SİTLER İÇİN “BİZ GERÇEKTEN ENDİŞELİYİZ”

Doğal Sit Alanlarının derecesinin değiştirilmesini öneren projeye kamuoyundan gelen tepki üzerine, Çevre Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Kemalettin Cengiz Tekinsoy’dan Hürriyet yazarı Fatih Çekirge aracılığı ile gelen açıklama, süreci daha da belirsiz hale getirdi. Muğla Çevre Platformu’ndan sorular ve yorumlar gelmeye devam ediyor. 

Son günlerde gündeme damgasını vuran “Doğal Sit Alanları Derece Değişikliği” Muğla İli’nde ciddi yapılaşmaya ve doğal yaşam alanlarının tahribatına yol açacağı endişesi ile  kamuoyunda ciddi tepkilere neden oldu. Sırası ile Ak Parti Milletvekili Nihat Öztürk ile Muğla Valisi Amir Çiçek’in açıklamalarının ardından, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Kemalettin Cengiz Tekinsoy, Fatih Çekirge aracılığı ile ” İhaleyi alan firmanın projesi sanki bir hükümet kararı gibi algılanmış’ şeklinde bir açıklama yaptı. Bunun üzerine, Muğlalı çevrecilerin biraraya geldiği Muğla Çevre Platformu’ndan kamuoyu açıklaması geldi.

Muğla Çevre Platformu’ndan Kamuoyuna Duyuru  19.2.2017

Muğla Çevre Platformu olarak başlattığımız imza kampanyası ve bölgelerde yaptığımız toplantıların ardından, yeni sit alanları düzenlemesine karşı oluşmuş kamuoyu tepkisini dindirmek için yapılan pek çok açıklama birbirini takip etti.

Muğla Milletvekili Sayın Nihat Öztürk, Türkiye genelinde böyle bir çalışmanın sürmekte olduğunu kabul ederken; ‘Muğla’yı bu çalışmadan çıkardık, Muğla için yapılan düzenleme rafa kalktı’ diyordu.

Muğla Vali’si Sayın Amir Çiçek ise, açıklamasında ‘Çevreciler yarın inşaat başlayacakmış gibi bir endişe içindeler. Ama böyle bir şey yok’ diyordu.

Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Sayın Kemalettin Cengiz Tekinsoy ise, ‘ İhaleyi alan firmanın projesi sanki bir hükümet kararı gibi algılanmış’ derken, ortada bir karar olmadığına ve bunun sadece bir ön inceleme olduğuna vurgu yapmaya çalışıyordu.

Açıklamaların bütünü incelendiğinde, birbiriyle çelişen pek çok ifade olsa da; söz konusu çalışmaların inceleme ve hazırlık olduğu ve içimizin rahat olması gerektiği konusunda hemfikir olduklarını söyleyebiliriz.

Ama ne yazık ki rahat değiliz, çünkü daha önce bu çalışmanın tamamlanmak üzere olduğunu duyurduğu açıklamasında Sayın Kemalettin Cengiz Tekinsoy (28 Kasım 2016, Hürriyet), yapılan çalışmanın niteliğini açıkladıktan sonra şu ifadeleri kullanmıştı;

‘’ Yeni sistem eskisinden daha korumacı. İlk kategoride yapı yok, ikincide (Nitelikli doğal koruma alanında) geleneksel köy evinin tamiratına izin verilecek, örneğin ahşaptan teras yapılabilir. Üçüncü kategoride ise sürdürülebilir alanlar kriteri var. Burada çok düşük yoğunluklu turizm tesisi ve konut yapılabilecek. Örneğin, bir turizmci 5 bin metrekarelik bir arsa elde etmişse, buraya 0.30 yoğunluk verilecek. Ama büyük bir tesis yapmak istiyorsa ve elinde 30 bin metrekarenin üzerinde arsa varsa o zaman yoğunluk artışı sağlanacak. Bu da turizm sektörünün dar bir alanda boğulmaması için yapılıyor.’’

Bu haberde, bugün ‘sadece inceleme’ olduğu söylenen çalışmanın aslında tüm sürecin temel taşı olduğu ve nereye nasıl yapı yapılabileceğinden tutun da, bu yapıların yoğunluğunun ne olacağına kadar tüm kararların da bu bilimsel araştırma çalışmalarına bakarak verileceği, bizzat Sayın Genel Müdür tarafından ayrıntısıyla açıklanmış ve şöyle denilmiş;

‘’Şirketlerin raporları önce illerde kontrol teşkilatına, oradan muayene ve kabul komisyonuna, ardından Tabiat Varlıkları Bölge Komisyonu’na geliyor. İl müdürlüğünün onayından sonra da genel müdürlük inceleme ekibine ulaşıyor. Son olarak da Bakan onayına sunuluyor. Birinci kategoride yer alan ‘Kesin Korunacak Alanlar’ ise Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilecek.’’

İfadelerde, tamamen bürokratik bir süreç olarak tarif edilen aşamalarda kamuoyu denetiminin olmadığı bir eksiklik dikkatimizi çekmiştir. Yani yerel sivil toplum bileşenlerinin, yıllardır bölgede çalışan uzman derneklerin vb. bu konuda bir sözü olabileceği düşünülmediği anlaşılıyor. Son nokta olan Bakanlar Kurul kararı ve Bakan onayı ile çalışma tamamlanıp duyuru için askıya çıktıktan sonra bize tanınan itiraz hakkıyla da, ne yapılaşmanın önünü tutulabilir, ne de tahribat engellenebilir, iş işten geçmiş olur.

Söz konusu süreci tarif eden yönetmelikte de bu durum çok açık olarak belirtildiği için, gerçekten de ‘sanki yarın inşaat başlayacakmış gibi bir endişe’miz var. Bu endişenin ne kadar haklı olduğunu görmek için, Muğla bölgesinde birkaç gün geçirip, söz konusu sit alanlarında inşaat hazırlığı yapılan yerleri görmelerini tüm sayın yetkililere öneriyoruz.

Biz gerçekten endişeliyiz, çünkü bunun daha önce de böyle olduğunu, çevre konularıyla ilgili merkezi kararlardaki hataların, bölgede tahribatı nasıl körüklediğini yakından gördük. Biz hala daha bu “bilimsel” çalışmaya neden ihtiyaç duyulduğunu duyabilmiş değiliz. Biz yalnızca, ihale yoluyla satın alındığını bildiğimiz “Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi” nin adından yola çıkarak bir bilimsel çalışmaya “ihtiyaç” duyulduğunu anlıyoruz. Kamuoyu adına Bakanlık yetkililerinden şu sorularımızın cevaplarını duymak istiyoruz:

İhtiyaç duyulan bu bilimsel çalışmaların kapsadığı alanlarda daha önce yapılmış olan bilimsel çalışmalar yeterli ya da yeterince “ekolojik temelli” değil miydi? Hangi yetersizlik ya da eksiklikler bu çalışma ile giderilmiştir? Önceki bilimsel çalışmaları yapan bilim insanları ve uzman kuruluşlarla  bu süreçte görüş alışveri yapılmış mıdır? Çalışma alanlarında yerel yönetimlerle, halkla, sivil toplum kesimleri ile birlikte hangi çalışmalar yürütülmüştür?  Muğla İli Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi Hizmet Alımı İşi olarak ihale edilen ve hizmet alım sektörünün “Mimarlık, Mühendislik” olarak belirlenmesi ekolojik temelli bilimsel bir “iş” için yeterli midir?

Doğayı daha iyi koruyabilmek için ekolojik temelli yeni bilimsel çalışmaların yapılması gerektiğini, önceki çalışmaları yapan bilim insanlarının raporlarından biliyoruz.  Ancak bu çalışmaların yerel yönetimlerin, halkın, uzman kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin, bilim çevrelerinin etkin katılımının sağlandığı süreçlerde, ortak akılla hareket ederek, bütüncül bir anlayışla  oluşturulan bütünleşik yönetim planları çerçevesinde yapılmasını istiyoruz.

Bu isteklerimizin dikkate alınmasını talep eden ve aksi durumda çalışmayı hazırlayan bilim insanlarının imzalarını çekmesini öneren imza kampanyamız da açıklanan çerçevede sürmektedir, kamuoyuna duyururuz.

 

 

 

 

Paylaş