Anasayfa » Politika » MUĞLA’DAN DİYARBAKIR’A…

MUĞLA’DAN DİYARBAKIR’A…

CHP Genel Merkezi’nin görevlendirmesiyle Diyarbakır’da yaşanan olayları yerinde incelemek, bölgede araştırma yapmak, toplumsal ve sosyal sorunları yerinde tespit etmek için Muğla Milletvekili Prof. Dr. Nurettin DEMİR, İstanbul Milletvekili Op.Dr. Ali ŞEKER, Op.Dr. Antalya Milletvekili Niyazi Nefi KARA, Kayseri Milletvekili Op.Dr. Çetin ARIK, Ankara Milletvekili Op .Dr. Murat EMİR ve Bursa Milletvekili Orhan SARIBAL’dan oluşan CHP Sağlık Komisyonu Heyeti, 11 Ocak 2016 Pazartesi günü Diyarbakır’a hareket etmişti.

Bugün Sağlık Komisyonu Heyeti mecliste yaptıkları toplantıyla izlenimlerini ve yaşadıklarını basına açıkladı. Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara toplantıda şunları değindi: ”CHP Sağlık Komisyonu üyeleri olarak Pazartesi Diyarbakır’a gerçekleştirdiğimiz ziyarete oradaki çatışmalarda hayatlarını kaybeden askerlerimizin cenaze törenine katılarak başladık. Oraya gidiş amacımız, bölgede barışın ve huzurun tesisini sağlayabilmek adına neler yapılabileceği, bölgedeki sağlık personelleri hakkında basın ve sosyal medyaya yansıyan iddiaların araştırılması ve halka sunulan sağlık hizmetlerinin durumunun yerinde tespit edilmesiydi. Ancak barış ve huzur diye çıktığımız yolda cenaze törenlerine dair haberi aldık. Şehit ailesi bize ‘Ben Kürdüm. Benim oğlum da Kürt. Ölen de Kürt, öldüren de Kürt. Biz Türkiye Cumhuriyeti’ne, vatanımıza milletimize bağlıyız. Bizim çocuklarımızı birbirine kırdırmaktan vazgeçin’ dedi. Bunu bütün siyasi parti liderlerine iletmemizi istedi. Buradan, bu kürsüden sizlerin aracılığı ile bir şehit babasının talebini bütün yetkili mercilere iletiyoruz.

Bu vesile ile bir kez daha şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ise sabır diliyorum.

Diyarbakır’daki sağlık çalışanlarının ve halkın sağlık sorunlarının tespitini amaçladığımız inceleme ziyareti kapsamında Asker Hastanesi’ni, Valilik, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, ilgili Sivil Toplum Kuruluşları, İl Sağlık Müdürlüğü ile ayrıca sağlık çalışanlarının başlattığı ve 20 gündür sürdürdükleri ‘’Ölüme Karşı Yaşam, Siyaha Karşı Beyaz Duruş’’ eylemine giderek hem meslektaşlarımıza destek verdik, hem de yerinde durum tespiti yapma fırsatını yakaladık. Kendileri hakkında yapılan her türlü haksız suçlamaya rağmen onlar mesleklerini icra edebilmek için halka sağlık hizmeti götürebilmek için çalışmaya çabalıyorlar. Bir kez daha halka sağlık hizmeti vermek için çırpınan sağlık çalışanlarını ve meslektaşlarımızı saygıyla selamlıyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Buradaki halkın ve güvenlik güçlerinin, herkesin morali bozuk. Bunu net bir şekilde saptadık. Özellikle sivil halkın bu baskının bir kopuş getireceğine ve halkın devletle olan ilişkisinin ve devlete olan güven duygusunun zedeleneceğine dair kaygıları var.

Yaralanan Güvenlik Güçlerinin basında çıkan ve sağlık personellerinin güvenlik güçlerinin tedavilerini gerçekleştirmediklerine dair iddialar nedeniyle sadece Askeri Hastaneye götürüldüğüne dair haberlerin aslında bu manipülatif haberlerden dolayı değil Askeri Hastane’nin Sur’daki çatışma bölgesine yakın olmasından kaynaklandığını tespit ettik. Sağlık çalışanlarının bu şekilde mesnetsiz iddialar ile özverili çalışmalarının gölgede bırakılması ve personelin hedef haline getirilmesini hiç doğru bulmuyoruz ve buna alet olanları da şiddetle kınıyoruz. Bunlar sadece sağlık çalışanlarına değil, bölgede hizmet veren güvenlik güçlerimiz ve halkımızın sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Moral bozukluğuna neden olmaktadır. Kabul edilemez.

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne yapılan ziyaretimizde hastanede bulunan yaralı vatandaşlarımızı, Cizre’de sokakta oynarken vurulmuş bir çocuk ve Sur’da ses bombası patlaması sonrası yaralanmış 2 çocuğumuzu yerinde görme fırsatımız oldu. Aileleri ile de görüşerek geçmiş olsun dedik. Dileğimiz kurşunlara hedef olan son çocuklarımız olması. Buradaki personel ve hekim meslektaşlarımız ve yöneticilerimiz ile birebir görüşme imkanımız oldu. Hastane personelinin zor koşullarda gece gündüz sağlık hizmeti vermeye çalışmalarının göz ardı edilerek ağır ithamlarla özverili çalışmalarının gölgede bırakılmaya çalışılması ise tamamen siyasi amaçlarla bölgeye ve personele yönelik yanlış politikaların bir sonucu olduğu kanaatindeyiz.

Basına yansıyan manipülatif haberleri bir kenara bırakarak, sağlık personellerinin ve halkın sağlığının ne kadar ciddi bir tehdit altında olduğunu üzülerek tespit ettik. 1949 ve 1977 Cenevre Sözleşmeleri ve ek protokolleri gereği savaş koşullarında dahi ne sağlık personellerinin görevlerini yapmaları engellenebilir, ne de halkın sağlık hizmeti almalarını önleyecek politikalar uygulanabilir.

Çatışmaların başladığı günden bu yana bölgede onlarca sağlık çalışanı alıkonuldu. Sağlık çalışanlarına, hastanelere, ambulanslara saldırılar düzenlendi. Yapılan saldırılarda yaralılara yardıma giden 4 sağlık personeli hayatını kaybetti.

Diyarbakır’da sivil toplum örgütleri ile yaptığımız görüşmelerde 3 Aile Sağlığı Merkezi’nin 40 gündür kapalı olduğunu, koruyucu aşıların yapılamadığını, vatandaşın sağlık hizmeti almakta yaşadıkları sorunların ciddiyetini gördük. Ne kronik hastalıkların takibi yapılabiliyor, ne doğumlar ve doğum sonrası sağlık hizmetleri verilebiliyor. Bunun yanında, Aile Sağlığı Merkezleri’nin karakola dönüştürüleceği, bu nedenle mahallelerin boşaltılacağına dair duyumlarımız vardı. Gerçekliğini o an İl Sağlık Müdürlüğüne teyit ettirememiştik maalesef ama dün Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş bunu dile getirdi. Bölgeye yeni karakolların yapılacağını, mahallelerde sivil halkın korunması için gerekli tedbirlerin alınacağını söyledi. Demek ki Aile Sağlığı Merkezlerinin karakola dönüştürüleceğine dair iddiaların doğruluk payı var. Peki, böyle bir durumda oradaki halka sağlık hizmeti nerede sunulacak? Her zamanki gibi süslü cümlelerle, politikalarının ardındaki gerçekleri gizleme yoluna gidiyorlar. Biz oraya karakolların değil sağlık hizmeti gitmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Resmi rakamlarda 6 olarak açıklanmasına rağmen fiilen 9 toplam 15 mahallede sokağa çıkma yasağı olduğunu öğrendik. Yaklaşık 25bin kişinin dışarı ile bağlantısı yok arkadaşlar. Oradaki muhtarlar ile de görüştük. Mahallelerde kalan halka ve ailelerine ulaşılamadığını, hiçbir şekilde iletişim kurulamadığını büyük bir tedirginlik yaşadıklarını kendileri bizzat ifade ettiler. Bu mahallelere güvenlik güçlerinin de bu şartlarda ulaşamadığını anlıyoruz. Bu şartlarda çocukların aşılarının, kronik hastalıkları olan insanların hastaneye gidip tedavi olamadıkları, 41 gündür sokağa çıkma yasağının olduğu bir bölgede aşikardır.

Cumhurbaşkanına sesleniyoruz. Her hafta muhtarları Kaçak Saray’ında ağırlayıp, oradan siyaseti yönlendirmek için talimatlar yağdırıyor. Bir kere de bu bölgenin, Sur’un, Cizre’nin ve Silopi’nin mahalle muhtarlarını çağırıp bir dinleyin. Bakalım her şey kendilerine uzanan mikrofonlara anlattıkları gibi tozpembe mi? Aileleri ile haberleşemediklerini, onların sağ mı, aç mı, susuz mu, hasta mı olduklarının merakı içerisinde kıvranan, bir an önce barış sağlanmazsa burada herkese terörist muamelesi yapılırsa gerçekten herkesin PKK’ya katılacağını kendilerine anlatacaklardır. Bu insanların sesine kulak verileceği umudunu taşımak istiyoruz.

Gerçekten Devlet oradaki olaylara hakim mi? Gerçekten Devlet yaptığı operasyonlar ile mahalleleri temizlemiş mi? Biz gittik yerinde gördük. Mahallelerin temizlendiği filan yok arkadaşlar. Hayatını kaybeden çocuk ve sivil sayılarını veremiyorlar. Oradaki insanlar ne yaşıyorlar haberleri yok.

Diyarbakır’daki Sivil Toplum Kuruluşlarından aldığımız bilgilere göre ise 11 Aralık’tan beri uygulanan sokağa çıkma yasağında 2’si çocuk olmak üzere 6 sivil hayatını kaybetmiş. Sokağa çıkma yasaklarının başladığı günden bu yana 5 ay içerisinde 29 kadın, 32 çocuk, altmış yaş üstü 24 insan olmak üzere toplamda 162 sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiş.

Bölgeye gidemiyorlar, bari bölge insanını dinlesinler. Bölgede ciddi bir barınma sorunu var. 24 bin nüfuslu Sur İlçesine bağlı mahallelerden 20 binden fazla vatandaşımız evlerini terk etmek zorunda kalmışlar.

Ayrıca eğitimine ara verilen çocuklarımızın yaptıkları resimleri gördük. Bir çocuk neden çizdiği parkın etrafına tank, top, silah çizer? Bu çocukların, sadece çocukların da değil buradaki vatandaşlarımızın, güvenlik güçlerinin yaşadıkları bu travmaları nasıl gidereceksiniz? Buradaki halk artık yeni karakol beklemiyor, tam tersine Devletin şefkatine, hizmetine ihtiyaçları var. 40 günü geçmiş bir sokağa çıkma yasağı uygulamasının insani hiçbir tarafı yok. Sağlık personellerine yöneltilen eleştiriler ise tarafımızca asla kabul edilebilir değil. 25 yıllık bir hekim olarak buradan şunu net bir şekilde söylemek istiyorum. Hiçbir sağlık çalışanı alnına silah dahi dayansa insana sağlık hizmeti sunmaktan asla kaçınmaz. Bölgedeki vatandaşlarımızın özgürlüklerine sokağa çıkma yasakları ile prangalar vurulduğu sürece bizler de burada rahat nefes alamayacağız. Sağlık, barınma, eğitim ve özgür demokratik bir ülkede barış içerisinde yaşamak her yurttaşın anayasal hakkıdır. Bu hakkın sağlanması için Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm ülkemizdeki yurttaşlarımızla birlikte mücadele edeceğiz. Birlikte başaracağız.” dedi.

Konuşmanın bir kısmında İstanbul Milletvekili Ali ŞEKER Diyarbakır’da yaşanmış bir konuşmanın ses kaydına da yer verdi. Konuşmada Diyarbakır’daki şehit cenazesinde şehidin bir yakının “CHP Milletvekillerinden rica ediyorum bu işe bir el atsınlar. Kardeş kardeşi öldürmesin. Ben de Kürdüm. Burada benim sabahtan beri konuştuğum askerlerin hepsi Kürt. Kardeşi kardeşe kırdırıyorlar. Bu ülkeyi neden paylaşamıyoruz. Barıştan öte bir şey var mı? TBMM ne diye duruyor orada” diye belirtmesi dikkat çekti.

Paylaş