27 Aralık’ta Bodrum’dan Diyarbakır’a “Barışa Yürüyorum” diyerek yola çıkan ve Datça, İzmir, Muğla,Mersin ve Urfa’dan katılımlarla 70 kişiyi bulan grup, Bodrum Trafo’da basın toplantısı yaptı.
Diyarbakır’da günlerdir yaşayan çatışmalar, saldırılar ve sivil halkın da ölümlerine neden olan savaş ortamında,”barışa yürüyorum” adı altında, batının sessiz kalmadığını göstermek amacıyla,hepsi sade birey olarak olarak yola çıkan Bodrumlular, basın toplantısı düzenlediler. Grubun içinden beş kişi göz altına alınmış ve dört günün ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışlardı.
SAVAŞA KARŞI BARIŞ
Gözaltına alınanlar “Diyarbakır’a indiğimiz andan itibaren, Diyarbakırlılar dışında, resmi görevliler bize sürekli terörist,ya da teröristlere detek vermek için gelmiş potansiyel suçlu gözüyle baktılar. Yürüyüşe katıldık. Ve bir süre sonra tomalalarla engellenmek istedik. Polis saldırısına uğradık. Yandaş medyada gösterildiği gibi değil hiçbirşey. Bizi önce stadyuma aldılar. Ardından, hastane, emniyet ve adliye binaları…Gözaltı süresince koşullarımız çok kötü değildi. Diyarbakır Barosu’ndan avukat arkadaşlar bize sahip çıktı. Pişman değiliz. Biz barışı savunduk, savunacağız da. Yine gideceğiz.” dediler.
“ÇIKIŞ NOKTASI ÖZYÖNETİM DEĞİLDİR”
Basından gelen “yöre halkı, yaşananların özyönetim talebinden kaynaklandığının farkında mı” şeklindeki sorusuna ise, gruptan bir kişi “çıkış sürecinin özyönetim talebi olduğuna klişisel olarak katılmadığım gibi, yöre halkı da öyle düşünmüyor. Suriye’deki savaşın Türkiye’ye yansımasıdır. Rojova, Kobani’deki kazanım, Kobani, Işıd’ın sıkışmasıdır. Özyönetimi, öz savunma ile karşılıyorlar diyebiliriz.
Vicdani retçi olarak kendini tanıtan Yavuz Altan “vicdan, kötülük ve zulüm karşısında yüzünün kızarması halidir. Bodrum’dan ses gelince, bir yerlere sığınmış, oradan şimdi çıkan vicdani ses geldi diye sevinerek katıldım ben de. Gittik diye vicdanım rahatlamadı ama. Daha çok rahatsız oldum. Görmek bambaşka bir şeymiş. Koskoca kentin sokaklarındaki insan sayısı,bir kasabanın sokaklarındaki insandan daha azdı. Çocuğu dağdaki bir annenin dediği gibi “benim için vatan çocuğumun sokaklarda özgür dolaşabildiği yerdir”.
“‘KURBAN OLURUM SİZLERE”
Barışa yürüyorum grubundan konuşanlar, özetle gözlemlerini şöyle ifade ettiler:
“Sokaklar boştu ama tüm Diyarbakırlılar televizyondan, komşusundan bizleri duymuş. Dönüşümüze yakın,sokakta bir amca kolumuza yapışıp, “kalbimizin en derin yerindesiniz. Bizi öldürmeden sizebirşey yapamazlar “dedi.Ağlayarak sarıldı bize. Analardan birkaçı “kurban olam size”derken,biz de onlara “siz çok kurban verdiniz.Biz size kurban olalım” dedik. Konuşabildiğimiz herkes şiddetin durmasını, barışın geri gelmesini istiyordu.
BİZİ ASIL SİZİN SESSİZLİĞİNİZ ÖLDÜRÜYOR
“Barışa yürüyorum” grubundan bir başka gönüllü de duygularını ve amacını şöyle ifade etti:
“Kürt halkından gelen “bizi asıl sizin sessizliğiniz öldürüyor” çığlığına kayıtsız kalmadığımızı ve devletin uyguladığı şiddet politikasına karşı olduğumuzu vurgulamak için “Barışa Yürüyorum” Inisiyatifi olarak Bodrum’dan Diyarbakır’a gittik.
O “öldürücü sessizliği” yırttığımız için de Diyarbakır’da büyük bir coşkuyla karşılandık.
Bölge halkının bizden istediği mevcut sistemin zulümlerini Türkiye’ye ve dünyaya anlatmaktı. Kimliğini, kültürünü ve özyönetimini yüzyıllardır arayan ve son zamanlarda güçlü bir şekilde sesini yükseltmeye çalışan bu insanlar bu haykırışı duyurmak için bizlere misyon yükledi.
Kürt halkıyla dayanışma içersinde olmamız devlet tarafından tehdit olarak algılandı.
Başlangıçta izin verilen ve bizimde sonradan dahil olduğumuz barış yürüyüşüne güvenlik güçleri, basın açıklaması yapılırken uyarı yapmaksızın varolan bütün şiddetiyle saldırdı.
Yaşadığımız bu iken farklı basın organlarında gerçekler saptırılarak verildi.
Sonuçta bizim oradaki varlığımız çocukların bile dile getirdiği, “ölerek değil konuşarak anlaşalım” çağrısına ve halkın, “çığlığımız boşlukta asılı kalmasın” arzusuna katıldığımızı gösterdi.
Umudumuz, devletin boğmaya çalıştığı bu sesin ülke çapında bir çığ gibi çoğalarak kalıcı barışı getirmesidir.