Anasayfa » Çevre » MUÇEP “MUĞLA KIYILARI ŞİRKETLERİ İSTEMİYOR”

MUÇEP “MUĞLA KIYILARI ŞİRKETLERİ İSTEMİYOR”

Muğla Çevre Platformu (MUÇEP); son günlerde bazı yayın organlarında yer alan “Muğla’nın koylarının ve kıyılarının Muçev ( Muçev Turizm Ticaret Ltd. Şti. ) eli ile İMEAK Deniz Ticaret Odası tarafından kurulan Deniz Kıyı ve Çevre Yönetimi AŞ’ye devredileceği” şeklindeki haberlerle ilgili,  kamuoyunu aydınlatırken “Kıyılar Muçev’in değil, hepimizindir” dedi. 

ŞİRKETLER MUĞLA KIYILARINDAN ELİNİZİ ÇEKİN, KIYILAR TİCARET MALZEMESİ OLAMAZ!!!

Basına ve Kamuoyuna

Ülkemizde, ortak varlığımız olan kıyıların ticari mal haline getirilerek adım adım halka kapatılmasının uzun süren bir tarihi olduğu herkesin malumu. Muçev Turizm Ticaret Ltd. Şti.’nin (Muçev), anayasaya ve Kıyı Kanunu’na göre kıyıları korumakla görevli kamu yönetimi birimleri tarafından kurulan ve ortak varlığımızı ticarileştirmenin/halka kapatmanın aracı olan bir şirket olduğunu da biliyor ve durmaksızın söylüyoruz. Muçev’in yürüttüğü, Muğla’dan sonra Trakya’ya da yayılan kıyı işgallerinin bir gizlilik içinde yürütüldüğünü ve kamuya bilgi vermekten özel olarak kaçınıldığını da bir kez daha ifade ediyoruz.
Bu gizlilik ortamı içinde, yakın günlerde bir kez daha, kıyıların işletmesinin Muçev’den, 2017 yılında İMEAK Deniz Ticaret Odası tarafından kurulan Deniz Kıyı ve Çevre Yönetimi AŞ’ye (Şirket) devredileceği haberleri yerel ve ulusal düzeyde medyaya yansıdı. Şirket bir açıklama yaparak, haberlerin gerçeği yansıtmadığını, Bakanlıkla anlaşma yönünde yeni bir girişimlerinin olmadığını açıkladı. Aynı durum 2017’de de ortaya çıkmış, Şirket, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) ile anlaşmaya varamadıklarını belirterek, kıyıların işgali pazarlığının sonuçsuz kaldığını ilan etmişti. Bu sonuçsuz girişimden sonra Muçev kendisine yüklenen işlevi yerine getirmeye bugüne kadar devam etti.
Deniz Kıyı ve Çevre Yönetimi AŞ’nin, tam da kimseye haber vermeden yapılan ihalelere dayanarak ÇŞB ile Muçev’in 2017 yılında imzaladığı kıyı işgali sözleşmelerinin büyük bölümünün sona erdiği Haziran ayını takiben, yeni dönem için ihale yapılıp yapılmadığı konusunda bilgi taleplerinin cevapsız bırakıldığı bir dönemde gündeme gelmesi, gizli kapılar arkasında yeni pazarlıklar yürütüldüğünü düşündürüyor.
Bir ticaret şirketinin kendi ticari girişimini kâr amacı gütmeyen bir iş olarak tanımlaması, şirket denilen varlığın doğasına aykırı. Nitekim, Şirketin ana sözleşmesindeki kârın dağıtımı maddesi de kârın, yapılan basın açıklamasında söylenenin aksine, ortaklara dağıtılacağını gösteriyor. Bu söylemle devleti, şirket-devlet olarak gören yaklaşımın örtüştüğünden de kuşku yok. Bu mantık ve dil çakışmasının, yapılan (yapılmak isteyip yapılamayan) işin Şirket tarafından yapılan açıklamada kullanılan ‘sosyal sorumluluk projesi’ tanımlaması ile de ortaya konulduğuna dikkat çekmek istiyoruz. Bir anlamda yüzlerce yıllık Roma Hukukunun “res communis” yani üzerinde özel mülkiyet kurulamaz saydığı doğal müştereklerden kıyılar, şirketlerin vergiden düşüreceği sosyal sorumluluk projelerine indirgenerek önemi gözlerden saklanıyor. Bu söylemin, çevre ve ekoloji duyarlılığına seslenerek destek bulma çabasının ürünü olduğu açıktır.
Bütün çevreci örgütler, Halikarnas Balıkçısı’nı, Sadun Boro’yu sevip ananlar belirtiliyor ama halktan, nüfusun geniş kesimlerinden söz eden yok. Hatta halk, “artan nüfus” denilerek, kıyı talanının sorumlusu olarak gösteriliyor!
Bu söylem içinde, en zengin biyo-çeşitlilik alanları olan kıyıların, buradaki habitatların insan işgali ve verdiği zarara karşı korunması, doğanın, insan dışındaki canlı ve cansızların var olma, yaşama hakkına hiç sıra gelmediği de aşikar.
Kıyıların işletmesinin kendisine verilmesi için herhangi bir girişimde bulunmadığı, Şirket’in âtıl durumda olduğu açıklaması, “bir ticaret şirketi, oraya yatırılmış para 3 yıldır neden atıl tutulur?” sorusunu akla getiriyor. Ama, sorunun cevabı da basın açıklamasında var: Bir görev verilirse yapmaya hazırız, deniyor. Yani, iki taraf da açıklamadığı için, nasıl olduğunu bilmiyoruz ama, Şirket hazır bekliyor! Kamuoyunun bilgi ve şeffaflık beklentisinin ise ÇŞB tarafından umursanmadığını görüyoruz.
Bütün bunlar, kıyıların işgalinin hangi şirket aracılığıyla yürütüleceğinin Bakanlıkla pazarlık konusu olmaya devam ettiğini gösteriyor. Biz de MUÇEP olarak, ortak varlığımız olan kıyılarımızın işgal ve talan edilmesine, pazarlık konusu yapılmasına karşı durmaya, bütün meşru yollardan, sonuna kadar devam edeceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.
Muğla Çevre Platformu – 10.07.2020

Paylaş