Yerel seçimlere üç aydan az bir zaman kala tüm siyasi partiler son kozlarını oynuyorlar.
Bir yanda iktidar partisine koşulsuz destek vererek yapılacak jestleri bekleyen MHP nin şekillendirdiği Cumhur İttifakı.
Öte yanda iktidar partisini geriletmek için birlikte yol yürümeye çalışan CHP ve İyi Parti den oluşan Millet İttifakı.
Her ne kadar iki kutuplu bir siyasi yarışa dönüştürülmek istense de yaklaşık 6 milyon yurttaşın oyunu alma başarısını göstermiş HDP gerçeği.
Siyasetin tüm aktörleri, oynayabilecekleri en iyi rolü kapmaya çalışıyorlar.
Cumhur ittifakında en belirgin kriter Reise koşulsuz itaat.
Bunun yanında milliyetçi- muhafazakar ve de biraz Karadenizli olmak tercih için önemli bir avantaj sayılsa da son sözü kuşkusuz Erdoğan söylüyor.
Millet ittifakında; özellikle de AK Partinin kazanması muhtemel yerlerde mümkün olduğunca ortak bir adayın desteklenmesi öngörülüyor.
İlginçtir, her iki ittifakta da birazcık milliyetçi, birazcık muhafazakar ve de HDP ye uzak olması şartı aranıyor.
Öyle ki, oyu İYİ Parti den daha fazla olmasına karşın kimi seçim bölgelerinde ısrarla ve inatla HDP ye yakın görünmemek için seçimi bile riske edebiliyorlar.
HDP ye gelince; özellikle de kayyum atanan belediyeleri geri alabilmek adına yoğun bir çaba içerisinde oldukları gözleniyor.
Doğu ve Güneydoğu illerinde bekledikleri oyları almaları hiç de sürpriz olmayacak kuşkusuz.
En çok merak edilen, batı illerinde nasıl bir tavır koyacaklarıdır.
Kimi zaman en yetkili ağızlardan, iktidarı geriletmek için, kendilerinin de olumlu bakabilecekleri ittifak adaylarını destekleyebileceklerini ve bu nedenle büyük illerde aday çıkarmayabileceklerini söyleseler de, Millet ittifakı bileşenleri CHP ve İYİ Parti hangi akla hizmetse, bu yaklaşıma pek itibar etmiyorlar.
HDP ye oy veren her seçmeni terörist ya da potansiyel suçlu gibi gören ilkel zihniyeti bir kenara koyarsak, ittifak olmasa da HDP nin uzattığı bu destek elini geri çevirenler, gözlerini milliyetçi oylara dikmişler.
Oysa Türkiye de adıyla, sanıyla bir Milliyetçi parti var zaten. Muhafazaklarlığı da AK Parti kimseye bırakmaz iken bu milliyetçi-muhafazakar aday ısrarını anlamak mümkün değil.
Kaldı ki, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan ve kurmayları her fırsatta Kürt oylarına talip olmaktan çekinmezlerken CHP ve İYİ Parti deki bu mahcup, utangaç, “aman kimse duymasın” yaklaşımı çok pahalıya patlayacağa benziyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’nın gösterdiği gerçekçi, cesur tavrı diğer yöneticilerin de göstermesi bu kadar mı zor.
Sonuçta yasal olarak mecliste temsil edilen Türkiye’nin 3. Büyük partisini görmezden gelmeye çalışmak kimseye yarar sağlamaz.
Gözlerinizi kapatırsanız görmezsiniz ama karşınızdaki yok olmaz.
HDP, yanlışı doğrusuyla bu ülkenin bir gerçeğidir.
Bugün kriter olarak ortaya konulmaya çalışılan milliyetçi- muhafazakar adayları içinde barındıran bir parti değildir elbet.
Ancak CHP nin kendisine bağlaşık olarak göreceği parti de emekten yana, sol yanı ağır basan, barış ve demokrasiyi savunan partiler olması gerekmez mi?
İçinde bulunulan siyasal konjoktör gereği HDP ile ittifakı şimdilik kendi tabanına kabul ettirememesini anlamak mümkün.
Ama gerekçe olarak iktidarın eleştirilerini, müttefiklerin endişelerini gösterirseniz, bir sosyal demokrat parti olarak sol seçmenin oylarını nasıl alacaksınız?
Hak-hukuk- adalet diyerek yola çıkarak nasıl bir cazibe merkezi olduysa, bugün de “Barış-özgürlük-demokrasi” diyerek toplumun en geniş kesimlerini yanına çekebilecek iken; iktidardan gelebilecek eleştirilerden korkarak, İyi Parti’nin milliyetçi endişelerini dikkate alarak HDP ve Kürt seçmenlerden gelecek desteği görmezden gelmek; CHP için hiç de doğru bir siyasi tutum değildir.
Yerel seçimleri Türkiye’de barış içinde bir arada yaşayabilecek bir sosyal iklimin oluşması, demokrasi ve özgürlük alanlarını genişletilmesi için bir fırsata dönüştürmek mümkündür.
Bunun yapılabilmesi için de iktidarın sürekli ötekileştiren, kutuplaştıran, tekçi politikalarına inat; tüm demokrasi güçleriyle dayanışma içerisinde olmak gerekiyor.
Bu, aynı zamanda giderek dağınık bir görünüm sergileyen ilerici, devrimci güçlerin yeniden derlenip toparlanması için de önemli bir fırsattır.
Amaç yalnızca belediyeleri almak olmamalı, yerel demokrasinin güçlendirilmesi en önemli görev ve hedef olmalıdır.
AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar) 02.01.2019/BODRUM
Ne olacak bu işin sonu bilmiyorum